Yutamıyorum, çok acıyor. Sanki yediklerim boğazımı yırtıyor! Kilo bile verdim bak pantolonum düşüyor!


Boğaz iltihabı - farenjit olmayan ve yukarıdaki cümleyi kullanmamış olan sanırım yoktur. Bize basit gelen ve hatta hiç farkına bile varmadığımız olayların, kişilerin, eşyaların bizim için ne kadar önemli olduğunu, ancak onları kaybettiğimiz zaman fark ederiz. Aman tanrım ne kadar da önemli imiş! deriz. Yutma bunlardan sadece biridir.

Yutmanın hikayesi anne karnında başlar. Bebek anne karnındaki sıvı içinde yüzer ve bu sıvıyı yutar. Doğduktan sonra da çıkarılan ilk dışkı da budur. Akciğerler sıvı içinde yüzerken zaten çalışmaz. Doğduktan sonra ilk nefes alındığında artık hava ve su yolu ayrılmıştır. Bu vakitten sonra nefes almak ve yutmak iyi geçinmesi gereken, ayrılmaz bir ikili olmuştur.


Nefes almak ve yutmak neden bu kadar önemlidir?

Nefes almak ve yutmak hayati öneme sahiptir. Bir nefes alınması gereken oksijen, verilmesi gereken karbondioksit demektir. Oksijen yaşamın devamı için mutlak olan enerjinin elde edilmesinde kullanılır. Yutma ile de enerjinin ham maddesi alınır. Her iki yolun da devamlılığı ve sağlamlığı gerekli olduğu gibi birbiri ile de uyum içinde olması gerekir. Örneğin yutma sırasında hava yolu girişi örtülmelidir ki yediklerimiz yemek borusu aracılığı ile mideye geçsin. Hava yoluna kaçacak olursa havanın geçişine engel olarak boğulmaya neden olabilir. Boğulma olmasın diye soluk yolunda koruyucu olan öksürük refleksi vardır. Yabancı madde fark edildiğinde diyafram hızla kasılır, akciğer içindeki hava hızla - basınçla dışarı çıkarılır. "Rüzgarda savrulan yaprak gibi"  öksürmek yabancı maddeyi sürükler ve hava yolunun açık kalmasını sağlar.

Yaşadıkça nefes almak ve yutmak süreklidir. İstesek de istemesek de hep yaparız. Her ikisinde de aynı yollar kullanılır ama işin içine istek girdiğinde beyin kabuğu bu işi yönlendirir. Kendiliğinden olan yutma ise kabuk altında bulunan daha alt kademedeki yapılar tarafından gerçekleştirilir. Bu yapılar beyin sapı denilen bölgede bulunur.


Yutma işlemi nasıl yapılır?

Her gün sayısını bilmediğimiz kez yaptığımız, belki de bu yazı gözünüze çarpmamış olsa fark bile etmeyeceğiniz, basit bir işlem gibi görünen yutma işlemi, aslında karmaşık bir iştir. "İmece" usulü yapılır. Katılmayan yoktur."Yediğim lokmada gözün mü var" atasözünü bilirsiniz. İşte şimdi lokmada gözümüz ve onunla ilişkili sözümüz olacak. Lokma ağıza alındıktan sonra dişler ve çene kasları ilk sahneye çıkar. Lokma ezilirken, dil de lokmayı evirip çevirir. Dudaklar, yanak kasları, ağız tabanı kasları ve damak yapısı içinde oradan oraya savurur. Tükürük bezleri de salgılarını arttırır ve enzim denilen kimyasal maddeler ile lokmayı daha ağız içinde iken ıslatır ve parçalamaya başlar. Ağza girdiğinde sert olan lokma yuvarlak, kaygan, şekil değiştirilebilen bir yapıya döner ki kolayca boğaz ve yemek borusu yolu ile mideye geçebilsin. Daha sonra dişlerin kapanması, dudak ve yanakların kasılması, dilin damağa yaslanarak geriye doğru lokmayı itmesi ile boğaza değer ve aşağı düşer. Boğaza dokunma ile istemli aşama artık bitmiş, "otomatik kontrol" aşaması başlamıştır. Bu aşamada ilk yapılan işlem nefesin durması ve hava yolunun kapanmasıdır. Larinks dediğimiz, boynun ön kısmında "adem elması" kıkırdağını gördüğümüz bu yapı hava yolunu kapar. Kapanma yukarı yükselme ile olur. Nefes borusu ve yemek borusu başlangıç yeri ortaktır ve boğazın hemen altındadır. Larinks yükselerek nefes yolunu kapatınca, lokma için gidilecek yol olarak yemek borusu yolu kalır. Yemek borusunun üst ve alt ucunda sürekli kasılı duran iki kas tabakası bulunur ve girişi kapatır. Nefes yolu kapandığında üstteki kasılan kas otomatik olarak açılır ve lokmanın geçişine izin verir. Ardından yemek borusu için de "yılan vari" kasılmalar başlar ve lokmayı aşağı doğru taşır. Yemek borusu istemli çalışmayıp, kendi kendine çalışan bir yapıdır. Alt kas bölgesine gelince de burası açılır ve lokma mideye girer. Sindirim işlemi mide ve ince bağırsaklar içinde devam eder.

İmeceye katılan herkesin işini sırasıyla ve düzgün bir şekilde işin ucundan tutmasına benzer bir durumla ancak düzgün bir yutma işlemi yapılabilir. Hiç bir yapının "nasıl olsa bu kalabalıkta fark edilmez, ben yatayım" dememesi gerekir. Dediğinde mutlaka fark edilir.

"Orkestra elemanlarının uygun zamanda, uygun şekilde çalması gibidir" yutma. Alkışı ise "hamdolsun bugün de doyduk" ifadesinde kendini bulur.